Aşıklar Bayramı, kendi adıma en iyi filmlerden biri saydığım “Sonbahar (2008)”ın yönetmeni Özcan Alper’in son filmi. Yönetmenin kimliği düşünüldüğünde şaşırtıcı bir biçimde Netflix’de yayınlandı.
Kemal Varol’un aynı isimli romanından senaryolaştırılan film. “Sonbahar” sonrası “Gelecek Uzun Sürer (2011)” ve “Rüzgarın Hatırları (2015)” filmleri ile kendine hayli sağlam bir izleyici kitlesi edinmiş ve yakın dönemin en başarılı bulduğum yönetmenlerinden biri olan Özcan Alper için sanırım bir miktar ekonomik olarak refaha kavuşma filmi.
Özcan Alper konusunu kapatmadan önce yollarımızın Artvin ve İstanbul Üniversitesi’nden dolayı kesişiyor olması (her ne kadar Kadıköy’de küçük bir karşılaşma dışında tanışmış olmasak da) ona karşı bakış açımın olumsuz bir taraf içeremeyeceğini belirtmem gerekiyor. Zaten “Sonbahar” gibi hem ideolojik zeminde hem de coğrafi zeminde çok iyi iş çıkartmış ve her iki tarafın da hissiyatını yakalamayı başarmış bir yönetmene ne denilebilir ki.
Efendim, daha önce Gönül(2022) film eleştirimizde ne demiştik, Netflix bozuk saat misali günde iki kez doğruyu gösteriyor. Bu eleştirimizi çoğunlukla platformda yayınlanan Türk yapımlarının niteliksizliğinden dolayı yapmıştık. Aşıklar Bayramı işi o doğru gösterdiği zaman dilimine denk gelen bir yapım.
“Ben o yatılı okullarda her hafta sonu seni bekledim!”
Aşıklar Bayramı, kaba konu olarak, 25 yıl sonra ölmek üzere olan bir babanın oğlunun yanına gelmesi ve ikisinin 3-4 günlük bir yolculuğa çıkmasını anlatıyor. Başrollerini Kıvanç Tatlıtuğ (Yusuf) ve Settar Tanrıöğen’in (Aşık Heves Ali) paylaştığı film de yan karakterlerin çok bir rolü yok, ara ara sahneye giriyorlar ve başrollere işi bırakıp devam ediyorlar. Tam bir dram filmi olarak yolda devam eden film bir taraftan Jim Jarmusha’da selam yolluyor gibi. Bu yolculuk esnasında Özcan Alper’in olağan üstü fotoğraflama yeteneklerini konuşturduğuna da bolca şahit oluyoruz. Nuri Bilge Ceylan bu konuda ne der bilemiyorum ama kendisine bu anlamda iyi bir rakip bulmuş gibi.
İki oyuncu da vasat üstü bir performans ile arzı endam ederken, Kıvanç Tatlıtuğ, “Kelebeğin Rüyası” filminde de böyle bir rol üstlenmişti. Acaba Tarık Akan gibi bir dönüşüm içinde midir bilemiyorum fakat sinema adına doğru yolda olduğunu belirtmek lazım. İçi boş yakışıklı rollerindense böylesi çok daha iyi duruyor üstünde.
“Baba dediğin zaten yarım kalmış bir kelimedir. Babalar hep yarım kalır.”
Aşıklar Bayramı, Kırşehir’den başlayıp Kars’taki Âşıklar Bayramı’nda noktalanan bir güzergah filmi. Bu güzergah içinde Kemal Varol’un uydurduğu Arkanya’da yer alır. Filmde ki 84 Plakalı araç buraya aittir. Mitolaojide ki Pan’ın yaşadığı Arkadia ile bir bağlantısı var mıdır bilemem ama Arkanya’da türküler ve bu türküleri yakan aşıklar yaşıyor. Kırşehir’den başlayıp, Kayseri, Malatya, Elazığ, Erzurum üzerinden Kars’a ulaşan film, bu duraklarda Anadolu’nun aşıklarına ve bu topraklarda yaşayan kültürlerine selam ediyor.
Aşıklar Bayramı için kopukluklar var diyenler oldu, aslında bir kopukluk falan yok. Film asıl konu üzerinde ilerlerken hayat gibi, yandan müdahil olan olayları teferruatlandırma ihtiyacı duymadan akıyor. Sadece benim dikkatimi kameranın sallanma hareketi çekti. Sürekli olmayan ama yer yer sallanan ekran için Özcan Alper’e sormak lazım, bilinçli bir tercih mi(ki ben öyle olduğu kanaatindeyim) yoksa bir hata mı?
Aşıklar Bayramı filmi size çok güçlü bir hikaye vadetmiyor bunu bilerek izleyin. Hikaye güçlü değil ama hayattan ve etkileyici. Aşık Heves Ali’nin son günlerin de kefenini valizine koyup yola çıkışı ve her şehirdeki arkadaşlarına, sevgililerine uğrayarak helalleşmesi, oğlunun da çocukluğunda yaşayamadığı baba-oğul ilişkisini üzücü bir şekilde yaşaması, Anadolu coğrafyasının etkileyiciliği ile birleşerek, türküler ve danslarla süslenerek çok iyi verilmiş.
Özcan Alper filmle ilgili bir röportajda diyor ki “Sinemada yol filmleri her zaman özel bir yerde duruyor. Daha önceki çektiğim filmlerden biri “Gelecek Uzun Sürer” de bir yol filmiydi. Diğer filmlerim içinde de bir yolculuk ya da çıkılmayan yolculuklar bir şekilde oluyordu hep. Hatta filmlerdeki karakterlerimin uzun yolculuğa çıkma istekleri çok belirgindir. Sevdiğim yol filmlerini sıralamam gerekirse, Wim Wenders’ın “Paris, Texas”ı, Zvayagintsev’nin “Dönüş” filmi, Walter Salles’in “Motosiklet Günlüğü” bence çok başarılı ve çok özel yol filmleri. Solans’ın “Yolculuk” filmi de çok sevdiğim ve başarılı yol filmleri arasında diyebilirim.“
Yönetmen zaten gerekli açıklamayı yapmış. Hayat bir yolculuk ve sinema bu yolculuktan kesitler sunan bir sahne, içinde ki hikayeler misal “Sonbahar” filmi gibi kendinizden çok şey bulduğunuz bir hal alabiliyor, bazen kendinizden hiçbir şey bulmasanız da yolculuğun kendisi sizi etkileyebiliyor. Bu film de kendinizden çok şey bulabileceğiniz bir hikaye sunabilir, sunmayabilir de, fakat filmi iyi bir film yapan kendi yolculuğunun bizim yolculuğumuzla olan, hikayesel ve görsel teması.
Filmde hem Neşet Ertaş’a hem Aşık Veysel’e selam veriliyor. Zaten Aşık Heves Ali’nin bu yolculuğunda bu toprakların en güçlü ozanlarına selam verilmemesi düşünülemez. Son sahnede Pir Sultan Abdal’ın “Sultan Suyu” türküsü çalınıyor. Şöyle mükemmel bir yorumunu bırakayım da dinleyin.
Neyse, yazımı burada bitiriyorum. Herkes tam anlamıyla tamamlanan, bütün boşlukları doldurulmuş, öyle acayip diyalogları olan bir şeyler izlemek istiyor olabilir. Hayatınıza dönün bir bakın, bir iki dakika düşünün, muhteşem diyalogları olan, tüm boşlukları anlamlandırılmış, geçmişe dönük boğazınızı düğümleyen, çaresizlikle kabullendiğiniz şeyleri düşünün bu film işte bu, kamerasının sallanması da belki bundan, kusursuz olan bir dünya da değiliz ki, kusursuz ilişkilerimiz, hayatlarımız mevcut değil. Babamızla, annemizle bile kurduğumuz ilişkiler, duygusallıklarımız, içimizin ezilmeleri. Ben iyi anladığımı düşündüğüm bir film izledim. Evet bir “Sonbahar” izlemedim ama o doğduğum coğrafya ile beni şekillendiren hissiyatın filmiydi, bu var olduğum daha geniş ailemin filmi. Belki ortam Netflix olmasa çok daha iyi bir iş çıkardı ama bu kadarı bile başarılı ve izlenesi.
Barış, Eylül 2022