Buh-Ning (Beoning) Korece, Burning İngilizce ve bizdeki ismi ile Şüphe; Haruki Murakami’nin 1992’deyazdığı kısa hikâyesinden sinemaya uyarlanmış bir film. 1954 Güney Kore doğumlu yönetmen Chang-dong Lee’nin 6. uzun metraj filmi.
“Murakami’nin bu kısa öyküsünde büyük bir gizem gördüm ve bunun bir dizi gizeme dönüşebileceğine inandım.” diyen yönetmen son filminden sekiz yıl sonra çektiği bu filmi ile Cannes’da sinema yazarlarının ödülüne sahip olmuş.
Burning’in temel anlatısı, hamallık yaparken ilk romanı üzerine çalışan yazar adayı Lee (Yoo Ah-in) var. Çocukluk aşkı diyebileceğimiz Haemi (Jeon Jong-seo)’yle karşılaşıyor ve Afrika’ya seyahat edeceğini öğreniyor. O seyahatte iken kedisine bakmayı kabul ediyor. Haemi Afrika’dan zengin bir erkek olan Ben (Steven Yeun)’le dönünce işler karmaşık bir hal almaya başlıyor. Artık film bu üç karakter arasındaki ilişkileri gösteriyor bize. William Faulkner hayranı olan Lee, kendisinde eksik olan ne varsa Ben’de buluyor bu eksikleri. Buna rağmen film boyunca genç yazar adayımızın anlamlandırmadığı şeyler olduğunu anlıyoruz, zengin bir adamın fakir bir kızı neden yanında tuttuğu gibi, yemeğini vermekle görevli olduğu kediyi evde hiç bir zaman görememek gibi. Bu şüpheci ortam, bizim izleme hissiyatımızın içine de sirayet etmekte gecikmez.
“Film, sosyal, kültürel, ekonomik yönleri ele alıyor. Sanat, sinema filmin içine gizlenmiş, gizlenmiş birçok şey daha var ve her şeyi açıklamak istemedim. Ben sadece olayları çok sinematografik bir tarzda göstermek istedim. Seyircinin filme basit bir gerilim filmi gibi bakmasını istiyorum.” diyor yönetmenimiz Chang-dong Lee. Fakat sinema kendi filmini bile açıklasa böyle işleyen bir olgu değil. Aynı şeyi diğer sanat dalları içinde rahatlıkla söyleyebiliriz. Eseri yapan ne yapmak istediğini anlatsa bile eser, sizin anladığınız ve anlamlandırmak istediğiniz şey olur.
Filmin asıl başarısı yarattığı huzursuzluk duygusu. İki saati geçen film boyunca aslında her şey normal ve sıradanmış gibi görünmesine rağmen sürekli bir tedirginlik durumu var. Yarattığı bu hissiyat öylesine bizi sarıyor ve geriyor ki, bir noktadan sonra filmden de yaşadığınız o andan da çıkmak istiyorsunuz. Fakat bilirsiniz insanın başına ne gelirse meraktan gelir derler, bu huzursuzluk ve gerilim merakımızı daha da körükledikçe hem andan çıkamıyoruz hem de filmi bırakamıyoruz.
Filmin şüphesiz en vurucu sahnesi üç karakter arasında geçen konuşmanın yapıldığı, kadının soyunarak yaptığı dans ile ağlaması, sessizlik anı, kameranın Kuzey Kore’ye doğru bakışı ile yaratılan hüzün. Lee burada sadece, babasını ve çocukluğunu da Ben’e anlatması ile Ben hobisini açıklaması ve sonrasında Lee’nin kontrolünü tamamen kaybetmesi. Üç oyuncunun (Ah-In Yoo, Steven Yeun ve Jong-seo Jun) bu sahnedeki muhteşem performansları ile yönetmenin kamerasının dönüşü, müthiş bir sinema keyfi yaşamamızı sağlıyor.
“Kendini bir şeyin var olduğuna ikna ettikten sonra, var olmadığına inanmak artık zordur”
Gerçek var olan hayatlarımız için bile açıklanması zor bir unsurken, zira duyu ile algıladıklarımızın tam anlamı ile gerçek olduğu kabulü yaygın bir kabuldür ama hayat bağlamında, beklentilerimiz, korkularımız, isteklerimiz, özlemlerimiz duyduklarımızın belirlediği gerçeklikle uyuşmadığı da aşikardır. Burning, Şüphe filminde kadının Lee ile ortak geçmişleri için anlattıkları ile Lee’nin bu anlatılanları hatırlayamaması, bir kedinin bile olup olmadığı kargaşası, seranın gerçekten yakılıp yakılmadığı gibi olaylar, Lee gibi bizi de ikileme düşüren unsurlar.
Durup üzerinde uzun uzadıya düşünmediğimiz duygularımızın bir hikâyesi belki de film, değindiği alt sınıf, üst sınıf kavramları ile sosyolojik olarak ta bir sistem eleştirisi koyuyor ortaya. Yaratmayı başardığı gerilim ki asıl başarısı bu iddia ile ortaya çıkmıyor oluşunda, seyirciyi yavaş yavaş ele geçirme de ustalık, yönetmeninin de bir yazar oluşundan belki de. Bir yazarı çok iyi anlamış başka bir yazar tarafından yönetilmiş bir film.
İzlemenizi tavsiye ediyorum. 8/10 verdiğim yapım, hem sorgulamayı sevenleri hem de gerilim sevenleri memnun edecektir.
Barış, Temmuz 2022